23 Aralık 2009 Çarşamba

KALP 1.1

Eveeeeet, bugünkü programda tek kalbe sahip olanlar için, eş kalp nasıl yüklenir!! bunu paylaşmaya çalışacağııımm,, Bizim sahip olduğumuz kalp 1 dir, dahili olarak üretimden varolan. Kalp 1.1 eklentisi ile optimum düzeye nasıl gelinebilir birlikte görelim!! Programın devamının size yarar sağlayabilmesi açısından bir kalbiniz olduğuna emin olduktan sonra tüm dikkatinizi vermenizi istiyorum,, (eğer bahsedilen ürün elinizde mevcut değilse lütfen takip etmeyi bırakın çünkü kalp 1.1 eklentidir ve ancak kalp 1  sistemi üzerine kurulabilir)




*Kalp 1.1 i yüklemek kimine kolaydır kimine zor ve yalnızca "bir ömür!!!" sürmektedir.
-Kalp 1.1 i çalıştırmak için tüm beden gereksinimlerinizin ve beyinsel fonksiyonlarınızın uyumlu olup olmadığını kontrol ediniz, Temel sistem gereksinimleriniz hakkında ayrıntılı bilgi için deniz kıyısında demli bir bardak çay eşliğinde düşünmek faydalı olabilir!!


*Yüklemeye hazır mısınız?
-Sizin için ideal eş kalp olduğunu düşündüğünüz bedenin sahip olduğu gözlere derin derin bakarak kalp 1.1 i yüklemeye başlıyor ve şehvet dolu aşk deneyimine doğru yola koyulmuş oluyorsunuz. Yükleme işleminin başlaması ardından kırmızı renkte "dosya karşıdan yüklensinmi?" iletişim kutusu görebilirsiniz (şayet böyle bir kutu göstermediyse karşı taraf, doğru yükleme de değilsiniz demektir,, cancel a basarak iptal edin) Bu iletişim kutusunda "programı geçerli bedende çalıştır"ı seçerek yükleme işlemini tamamlayın.

*Tebrikler!
-Başlangıç için büyük bir adım attığınızı ancak asıl zor sürecin bundan sonraki dönem olduğunu belirtmekte fayda var. Eklentinin diğer fiziksel ve zihinsel aktivitelerle çakışırak travmalara yada sistem çöküşlerine yol açmaması açısından zamanınızın büyük bir bölümünü bu eklentiyle geçirmeniz yararınıza olacaktır.


*Yardım / S.S.S (Sıkça Sorulan Sorular)
-Ben kalp 1.1 eklentisini yükledim fakat aklım kalp 1.2 eklentisinde kaldı. Acaba kalp 1.1 eklentisi yüklüyken kalp 1.2 eklentisini de yükleyebilirmiyim?

+HAYIR. Kalp 1 sistemi yalnızca tek eklenti yüklencek şekilde dizayn edilmiştir. Eğer ki kalp 1.2 eklentisi yüklemek istiyorsan öncelikle kalp 1.1 eklentisini sistemden kaldırmalısın.. Ama yok illa ben iki eklentiyi birden yüklicem diosan, sen bilirsin, "bokunda boğul!!"


-Kalp 1.1 eklentisini yükledim fakat bazı özelliklerini upgrade ederek geliştirmek istiyorum. Mümkünmü?

+Ne yazıkki "hayır". Kalp 1.1 eklentisi mevcut özellekleri değiştirilemez, salt okunurdur ve eğer olduğu gibi kabul etme erdeminden yoksunsanız gelecekte büyük sorunlara yol açılabilir!!


-Şimdi bende kalp 1.4 eklentisi yüklü. İşte bu 1.4 eklentisi ile önceden yüklü olan 1.3 eklentİsinin veri yolu kesişti. Çok zor durumdayım. noluurrrrr yardım edin utquality beeeyyyyyyyyy,,

+Kalp 1.4 eklentisini tüm inandırıcılığınızla geçmişinizden sıyrılıp kendinizi yalnızca ona adadığınıza inandırmaktan başka çare yok. Eğer ki kendinize güvendirmekte zorluk çekiyorsanız durum vahim bir hal alır. Ortaya çıkabilecek muhtemel arbededen şirketimiz sorumlu değildir,, (eklentileri birbirleri ile karşılaştırmamaya özen gösterin!)


-Kalp 1.1 eklentisi uyumluluk sağlayamadı, sistemden nasıl kaldırabilirim?

+Bu eklentiyi silmesi, yüklemesinden biraz daha zordur! Öncelikle kalp 1.1 eklentisinin sistemdeki yerini hatırlatacak tüm öğelerden kurtulmalısın. Eklentinin sisteme ne tür hasarlar verdiğini iyi analiz ederek silme konusunda kesin karar verdikten sonra aşağıdaki yönergeleri takip et;
1) çevrende eklentiyi hatırlatabilecek her ne var ise shift+delete+enter,
2) zihninde eklenti ile ilgili ne kadar hatıra varsa shift+delete+enter,
3)  Kalp 1 üzerinde ne kadar duygu var ise shift+delete+enter,,

Yasal Uyarı= Kalp 1.1 eklentisini bir kere kurduktan sonra ne kadar silmeye çalışsanızda tüm ömrünüz boyunca etkilerinden kurtulamayabilirsiniz!!

20 Aralık 2009 Pazar

Her şey yolunda, gidenler dışında!

Her şey yolunda; gidenler dışında! Kalanlar, iyi edecekse, iyiyim ben! Artık bir çocuk gibi gülmüyorum, sanki biraz daha ağırlık oldu hayat! Anlamaya, anlatmaya biraz daha uzağım! Dünyayı kurtarmak yerine, kıyısında oturmak daha huzur verici geliyor. Gereksiz sorular sormuyorum, şirinlik yapmıyorum. Dudak kenarlarımda beliren çizgiler, saçlarıma düşen beyazlarla daha zor oluyor!


Kalanlarla avunmak teselliyse eğer, iyiyim ben!
Başım ağarmıyor, ayaklarım kokmuyor, her gün de traş oluyorum üstelik! Sabahları erken gidiyorum işe ve erken dönüyorum eve! Belki inanmazsın, artık kahvaltı bile yapıyorum! Giysilerimi sağa sola gelişigüzel atmadığımı görseydin keşke...
Kalemlikte duran kalemi, yeniden kalemliğe koymayı sonunda başardım, aldıklarımı geri vermeyi öğrendim, gidişine boyun büktüğüm gibi, bağrıma kocaman bir taşı, ağır bir ızdırapla basışım gibi...

Bazı şeylerin insanın elinde olmadığını öğrendim! İnsan kabullendiği şeylerin, kendisinden kopuşunu düşünemiyor bazen! Gün gelip de, ayrılık vakti geldiğinde ise hiçbir zaman başına gelmeyecek acıyı yaşıyor. Evet, bu, gidişin depresif ruh halini, yükleyerek yaşamanın ilk adımıdır. Kocaman bir panik, bedene, bir ahtapot gibi, tüm kollarıyla sarılmış bir şaşkınlık, çıldırtan bir korku ve en dilsizin suskunluğunu geride bırakacak sessizlik hali...

Her şey yolunda; gidenler dışında!
Kalanlar, iyi edecekse, iyiyim ben!
Artık bir çocuk gibi gülmüyorum, sanki biraz daha ağırlık oldu hayat! Anlamaya, anlatmaya biraz daha uzağım! Dünyayı kurtarmak yerine, kıyısında oturmak daha huzur verici geliyor. Gereksiz sorular sormuyorum, şirinlik yapmıyorum. Dudak kenarlarımda beliren çizgiler, saçlarıma düşen beyazlarla daha zor oluyor!

Bir kuyu vardı, çok derin! Nasıl biliyor musun? Sanki yüreğimi o kuyunun dibine atıp, üzerine beton dökmüşüm. Kımıldıyor sürekli! Sanki elleri kolları var yüreğimin o kuyu içinde! Kuyudan çıkmak için sürekli betona vuruyor. Her yerini kanatıyormuş gibi...

Ama hiç mi ümidini yitirmeyecek!
Hiç mi vazgeçmeyecek,
Hiç mi unutmayacak,
Hiç mi gidişi, bitişi vazgeçmeyi kabullenmeyecek!
Hiç mi?

Daha çok susuyorum, varlığımı hissettirmeden insanlara, alıyorum soluğumu! Daha kaderciyim, daha sağcı, daha solcuyum ve daha insancı! Kimseyi kırmıyorum artık, işe gidiyorum, geri dönüyorum. Bir günlüğüm var bilirsin, yazıp yazıp duruyorum, durup durup, duruyorum ve durdukça anlıyorum, anladıkça boynum biraz daha düşüyor önüme. Düştükçe kuyudaki yüreğim betona vuruyor.

Her şey yolunda; gidenler dışında!

"Orhan TURAN"

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------

  Bağladıklarım ve bağlandıklarımın yansımalarıyım kainatın hakikatinde. Gidenlerin bıraktıklarıyla yaptığım muharebede sahip olduğum ganimettir; "keder". Güdülerim, paranoya kılıçlarını çekmiş taarruzda. Geleceğim yorgun, baktığı aynalarda. Parmaklıklar arasında bir sima, müebbet vurgunu. Dilim aciz tercüman, ruhumun çığlığına!!

755B0E8C691701A9BC227AA028C4B4472C3E740D

19 Aralık 2009 Cumartesi

Hangi ZAMAN?

Zaman sorgulanmalı zaman zaman. "Kurtuluş"un içgüdüsel farkındalıkları sorgulatmalı üstelik! Kısır bir döngüden oluşmadığını anlatmalı birileri. Ocak, şubat, mart,, p.tesi, salı, çarşamba'dan ibaret olmadığı bilinmeli. İsimlendirmiş, numaralandırmış insanoğlu, kolaya kaçan. Bilinmeli ki; bilincinde yaşanabilsin "an". Bilsin ki; tutunabilsin ertelemeden, ötekine devretmeden!! Bir çırpıda söyleyebilsin, tek hamlede başlatsın yada bitirsin.

Yok bir sonraki cumartesi çünkü herhangi bir cumartesi yok, hiç olmadı da!! Fakat hep erteledik sonralara. Kaç arzu, istek, his heba oldu yarınlarda. Dünler için ağıt yakmadıkmı sonra? Debelenmedik mi keşkelerde?


Nasıl ki bir elma ağacı her dönem aynı miktar, ebat ve özelliklere sahip mahsûl veremez ise bu insanoğlundan da beklenmemeli,, Her yılın aynı ayı aynı haftası aynı günü ve aynı saatinde aynı duygulara sahip olmak. (Hiç ordan okuyupta -e heralde deme. Sorarlar sonra -madem böyle olduğunu biliyosunda neden defalarca bi sonrakilere erteledin? hislerin devri mümkünmü? diyelim devrettin bu sayısal loto mu devrettikçe katlansın?! diye..)

Kafana eseni yap sonuçlarını düşünmeden, saldım çayıra mevlam kayıra!! değil anlatmaya uğraştığım,, Yanlış anlaşılmasın.. İsimlerden arındırmaya çalışıyorum yalnızca. Benzerliklerin, birileri tarafından uydurulmuş zamansal metodların etkisi altında telafisiz gecikmelerden kurtarıyorum "sıradanlaşmışlar"ı,, Yazarak, bildiklerimi pekiştiriyorum belki de yada "kulak misafiri soyut"lardan arınıp, belgeleştiriyorum..

Algıda yanılgı kurbanı insanoğlu. Sonraki salı, çarşambalara bağlamış umudunu, anlasa keşke bugünün, haftaya bugünle tek bağlantısının yalnızca isim benzerliği olduğunu!! Bir daha asla ne şu andaki gibi tadabilecek ne de şu anda ki gibi koklayabileceksin. Canın çektiği anda kocaman bir ısırık almayı bilemezsen hayattan, olmayacak ısırmayı denemek için bir sonraki haftan!!

15 Aralık 2009 Salı

Ratatouille (Bir farenin anatomisi)

Faşizmin sembolü "Hitler" ve tarihe damga vuran sözlerinden biri; "Birgün, tüm yahudileri öldürmediğim için bana küfredeceksiniz". Bu nasıl bir kin, nasıl bir düşmanlıktır? Tüm işkence, eziyet ve fiziksel darpın yanı sıra yahudileri içten içe sarsan bir diğer hususta "pis fare" olarak adlandırılmaları idi. Derler ya hiçbir yara dil kadar acıtmaz. (bkz: orhan baba:dil yarası) Adamlar and içmiş taa o günlerden; "biz de yahudi isek size fareleri sevdircez anasını satayım" demişler,,




2. dünya savaşı bitmiş, Yavaş yavaş doğrultmaya başlamışlar bellerini. Adamlar zeki de tabi ayrıca çalışkan ve stratejikler. Birgün bi uyanmış çocuklar yeni güne, t.v de ne görsünler,, Jerry adında, tom kedisi tarafından asla yakalanamayan -ki zaten kimsenin de yakalanmasını istemeyeceği kadar- tatlı mı tatlı, şirin mi şirin bir fare!! (tesadüfmü!?!) Hedef kitle seçiminde ki mükemmelliğe bakarmısınız! Eğer bir düşünce biçimini, geleceğe, o günkünden farklı bi tanımlamayla taşımak isteseniz, buna nerden başlarsınız? Elbette çocuklar!! Saf, temiz ve değer yargıları oluşma aşmasında olan çocuklar, "pis fare" lakabını unutturmanın ötesinde "fare" hayvanına sempati oluşturmayı amaçlamış yahudi kitlesi tarafından biçilmiş kaftan. Ve yıllarca Jerry kaçtı tom kovaladı!

Yıllar ardı ardına yıllandı sonra "bil"en biri çıktı "artık "bil""işim çağındayız herkes "bil"gisayar kullanmalı" dedi. Ne mi oldu? Herkes bilgisayar edindi. Fırsattan istifade yahudi beyni, dururmu, tıkır tıkır işledi. Bir cihaz üretti, adını gizlemekten çekinmedi. "MOUSE". (Tesadüfmü!?!) En sonunda, zamanında işitmekten bıktığı o hakareti tüm dünyanın "eline verdi"(bkz: al eline dola beline). Güzel bi "kapak" şekli.




Son tango: Ratatouille. Bir animasyon filmi. Sevimli ve züppe bir farenin yemek yapma aşkı olarak tanımlanabilir öz'ünde. Fare bedeninde canbulmaktan sıkıntılı, tek hayali yemek yapmak olan, beklendiği gibi tatlı ve sevecen, Remy (başroldaki fare (tesadüfmü!?!)), Gusteau (insan) adında ünlü bir aşçının hayranıdır. Yaşadığı evin çatısından mutfağa indiği esnada t.v de gusteau'nun öldüğünü öğrenir ve büyük bir hüzne kapıldığı sırada ev sahibesi tarafından fark edilir. Evinde fare gördüğü anda şoka giren kadın, babadan kalma çifteliyi kaptığı gibi tüm fareleri def eder (evi de harap). Gusteau'nun yemek kitabını alarak can havliyle kaçan remy ailesini kaybeder ve hayranı olduğu gusteau'yla hayali diyaloğa geçer nihayetinde de mutlu sona varacak bir hikaye başlar.

Farklı bir tad, farklı bir etki ve başarılı bir yapım kesinlikle. Sabahları yatarken bu filmi açar izleyerek uyurum (hayır cümlede çarpıklık yok, ben bazen geceleri değil sabahları yatarım!) İmkansıza yaşayan fare, gerçekleşen hayaller cezbetmekte belkide benliğimi. Bir canlının tüm dezavantajlarından sıyrılıp devler ülkesinde yaşama savaşı. İnsan görünümlü fareler için güzel, örnek betimleme!!

başardın lan yahudi, seviyorum fareleri,, (Yahudiler de, düşmanları da; "umrumda değilsiniz")




Filmden etkileyen replikler;

** Gusteau: Kimsenin size, geçmişinize bakıpta, sınırlarınızı söylemesine izin vermeyin. Tek sınırınız kendi ruhunuz!!

** Remy: Hani derler ya "ne yiyorsan o sundur" ben sırf iyi şeyler yemek istiyorum ama babama kalsa
     Remy'nin babası: Yemek yakıttır, tanka ne koyduğun konusunda titiz davranırsan sonunda motoru dağıtırsın, şimdi kapa çeneni ve çöpünü ye,,
   
** Remy: İnsanlardan nefret etmem gerektiğini biliyorum ama onlarda bişey var, sırf yaşamaya devam etmiyorlar, keşfediyolar, üretiyolar...

** Gusteau: İyi yemek; tadabildiğiniz  ve koklayabildiğiniz müzik gibidir.

** Gusteau: Etrafınız mükemmellikle çevrilidir, tadını çıkarmak için bunun bilincinde olmalısınız...

**  Gusteau: Geride bıraktıklarına odaklanırsan önünde seni bekleyen şeyleri asla göremezsin!! Hadi çık ve etrafa bak!!!

14 Aralık 2009 Pazartesi

At Boku Şekli?


Gece gece nerden geldi aklıma,, Ne atı ne boku? (b*k değil direkt "bok" yazıyorum sansüre gerek duymadan, şikayeti olan terketsin!!) Hem o ne iğrenç bi hayal gücü ürünüdür. Düşünsene, at ıkınıyo yapabilmek için, koskaca yaratık,, kabız sonrası boşaltımı hayal bile edemiyorum.
"Bağırsaksal trajedi"(yazının ismi bu olabilirdi aslında) "Ata"larda kafayı takmış bi dönem at bokuna, atın hareket hızıyla dışkının dışa vurumu arasında bağıntı kurmayı fln denemişler(hızlı giden at, seyrek düşen bok). İlginç. söylerken ne amaçlamışlar o da belli deil. Ne diyorsunuz yani? 1)yavaş git 2)"at"sın 3)boksun 4)bir boka yaramazsın (bokum bana yarasın:S)

Herneyse, işin boku çıkmadan çıkalım makattan. At boku 2 şekildir; 1)yazının giriş kısmında açıklamaya çalıştığım gibi 2) Yapmakta kararlı olduğu işi yada herhangi bi faaliyeti yada faaliyetsizliği eline yüzüne bulaştıranlar için kullandığım terim!! Olayın mecazi boyutu -2. şekil olmakta bu- üzerine birhayli düşündüm bugün "hayatımdan acımasız kesitler" programını izlerken zihnimde. Programın raytingleri iyi olsa gerek son günler de hergün aynı saat ve aynı yerde! Dev ekran full hd kalitesinde, birbiri ardına kronolojik örneklendirme. Kafa kafa değil "enformantel mantalite".

Yayın akışı,, akıyor yayın. İzledikçe hatalarımı, at boku oluyorum birden. Sarışın bi bebek beliriyo ekranda ve ona yaptığım ardı ardına hata. En yakın dostlar, oynamışım gene yanlış ata!?! Ona neden böyle davrandın, burda neden kolaya kaçtın, şunu neden saklamadın, bunu ondan almalıydın! izleyici etkileşimi bu sanırım. ekranda sana benzeyen biri çıkar, hem haykırır hem yargılar. Hak veriyorsan hele bu ithamlara ötesi yok işte, at bokusun sen,, yada ben!!

Az sonra "rtük"ü arıycam. İzlemek istemiyorum bu gece serzenişleri, bu gece insan kalayım, at bokuyum, biliyorum, kendime acımasızım,, ama bu gece değil,, başka bir zihne misafir olayım!!!,,

12 Aralık 2009 Cumartesi

Sismik Dalgalarda Mistik Karşılaşma (kök olmak yada olmamak)


Şer, hayrı nasıl barındırabilir? Tezat kavramlar aynı tepside harmanlanabilir mi? Her şerde bir hayır vardır sözü basit bir teselliden mi ibaret?

(Hayrı şerri kayda değer bir ömre ithafen okuyorum bu şarkıyı gel de dinle. Yanlı yanlış cümlem de yok ki biliyorsun ve bana müsaade,,)


Bir süre önce duygusal aktivitelerimde ki çöküş
enstantanelerinden birinin tekerrürü esnasında, pörtlemiş gözlerimi monitörün radyasyon saçan merkezine dikmişken, bir yazıyla karşılaştım; "BA** JULI***** ROME***** SİKLEM*****". Ruhumda ki nötralize vaziyet yüzümdeki tebessümle senkronize şekilde pozitife dönme eğilimine teşebbüs ettiyse de ahvalimde ki karamsarlık "o kadar basit değil" diye seslendi, "kötü adam gülüşü" eşliğinde.. -Ha s*ktir, dedi gözlerim o karamsar adama ve devam etti kararlılıkla . Tüm riskleri itti ardına ve daldı faili meçhul kelimelerden oluşmuş mistik girdaba. Bir daha da çıkamadı!

Onu kovalayan bişeylerden bahsediyordu "fail" bir yazısında, kıyamadım!! Oysa ki tüm yavru köpekleri yok etmek isteyecek kadar acımasızdı yada öyle görünmek istiyordu, bilmiyorum. yine de kıyamadım!! Huyum deildir aslında, gittim bi de yorum yaptım. "bi yolunu bulsam da diyalog kursam" larda olduğumu sonradan farkettim tabi,,

Kafiye yapılarımın nereye açıldığını bilmediğim penceresi oldu birden, ufkumda ki açısal genişlemeyi temsil etti, hayat arabamda ki co-pilot. Yokluğundan haberdar olduğum fakat tanımlayamadığım puzzle tanesiydi, büyük resmi gösterdi!!

Ufak bi sohbet ettik, sonlara doğru "garip" dedi!! körsün dedi, yap dedi, bul dedi, edin dedi,, ufak bir kök'e su serpiştirdi,, Ve tüm bunlar bi "an"da oluverdi!!

(**Masumum diyemem hayatım az da olsa kirli, farazi bu aşk bana üstlenemem belki. Yandığında yandığımı gördüm içten içe. Sakın kaptırma kendini süslü bir Piç'e!!)

8 Aralık 2009 Salı

KAÇIŞ NÖBETLERİ

Gecenin bir vakti şuursuzca, çaresizce firar etmek barındığın, sığındığın 4 duvar yapıdan. yürümek, gecenin kesen soğuğunun farkında bile olamayacak bir hırsla, uzun uzun adımlar, amaçsızca katedilen yollar, kendine, hayatına duyduğun nefret. Yaşadıklarımı anlatmak için kullandığım kelimelerin umut vaadetmediğinin farkındayım. herşeyden herkesten kaçma isteğimin doruk yaptığı bir gün yaşıyorum yine. son zamanlarda bu nöbetlerin gözle görülür şekilde artması beni bir hayli kaygılandırmakta aslında. Kaçış nöbetleri.
  Saatim tam olarak gece yarısını biraz geçmişti ki saçma bir konudan saçma bir tartışma çıkıp geliverdi üşenmeden. Anne olarak adlandırdığımız varlıkla tartışmak bana herzaman acı vermiştir. hayatımda üstesinden gelemeyeceğim tek şey benim için canlılar arasındaki en kutsal varlık olarak tanımladığım "annem"le tartışmaktır. Dediğim gibi saçmasapan bir muhabbet ve doğurduğu tartışma sonucu bir hışımla sokakta aldım soluğu bir daha geri dönmeme kararı eşliğinde. daha evden çıkarkenhangi kazağımı giysem, kalın montumu giyeyim, yanımda yeteri kadar para varmı, a dur nüfus cüzdanını unutma, eğer kalacak hiçbi arkadaşıma ulaşamazsam ne olur, en kötü senaryoyu düşünüp ona göre hareket etmeliyim v.b gibi geleceiği düşünmeye başlamıştım bile,, Hani bi söz vardırya "sonunu düşünen kahraman olamaz diye",, işte bu o,, benden "evden gecenin bi yarısı ayrılıp bi daha dönmeme kahramanı olmaz"mış!! herneyse, tüm hazırlıkları tamamladım. cep telefonum, param, nüfus cüzdanım, mp3 çalarım, sinirim, hırsım, öfkem,, evt bakıyorum,, ok,, eksik yok,, herşei yanıma almışım!!! vuruyorum kapıyı çıkıyorum.daha apartmandan çıkarken don kesiyo suratım ama kimin umrunda. çılgınca yürüyorum, amaçsızca, kafamda binbir düşünce,, daha o anda aslında derinlerden bi ses "utku tepkin aşırıya kaçmıyomu sence de?" diye sormaya çalışsada susturuyorum anında! saat 1 e doğru gelio artık ve yürümekten yorulmaya başlıyorum. malum 00:10 sularında firar etmştim ve 1 saate yakın yürüdüm. çıkartıyorum cep telefonumu sevdiğim ve yalnız yaşayan ykın bir arkadaşımı arıyorum. öğretmen kendisi. telefonu açıyor ve telaşlı bir ses tonuyla hayırdır kardeşim? bi sorunmu oldu, diyor daha ben tek kelime etmeden. sana geliyorum gelince konuşuruz diyorum, telefon etmen hata hemen gel bekliyorum diyor, kapatıyoruz.
  yürümeye devam ediyorum. az önce tepkimin aşırı olduğunu söyleyen ses varya o bu sefer biraz daha yakından geliyor ve bende susturmak için acele etmiyorum,, hem yürüyorum hem dinliyorum. yapma diyor, git evine, annen şimdi ne hale gelmiştir meraktan, yapılırmı bu diyor,, anında hak veriyorum,, kahretsin ben napıyorum moduna giriyorum.
  saat 02:53,, arkadaşıma gitmedim ve eve geri döndüm,, geldiğimde tamda tahmin ettiğim gibi annem üzüntüden bitap haldeydi,, saçmaladım,, fevri davrandım. Öğrenecek daha çok şey var,,, sanırım daha kontrollü olmalıyım!!

27 Kasım 2009 Cuma

NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR!!

  "Nerede o eski bayramlar" denir ya hep "ununu elemiş, eleğini asmışlar" tarfından. Bilenler anlatsada dinlesek. Bu kadar özlem duydukları o "eski bayramlar"da ne yaparlardı acep? Nedir eski bayramları bu kadar çekici yapan onlar için. Aile kavramının, bağlarının, insanlık ilişkilerinin daha kuvvetli olduğu günlerin özlemiylemi kavruluyor yürekleri,, Yoksa günümüzün yapmacıklığına, aldatıcılığına, değersizliğine mi isyan ediyorlar düşük frekanslı çığlıklarla. Akan zamanla birlikte derinleşiyor yalnızlıklarda. Geliştikçe teknoloji saf dışı bırakıyor eskileri. Daha da belirginleşiyor tendeki kırışıklıklar, her kırışıklık ve uzun uzun hatıralar.
  Haksızlarmı peki? Kesinlikle hayır. Farkında olmadan yalnızlaşıyoruz. Evrimi tersine yaşıyoruz artık. Susuyoruz, konuşmuyoruz pek fazla, daha çok yazışıyoruz!! Basit bir otobüs biletini  bile kıçımızı* koltuktan kaldırmadan almaya çalışıyoruz. Eksik diyaloglar, yoğun iş temposu içinde sevdiklerimize, sevenlerimize ayırmadığımız, ayıramadığımız vakit. Hayal meyal hatırlıyorum aslında çocukluğumdaki bayramları. Bi kalabalık olurduk, farklı bi hava olurdu her yerde. Herkes neşeli, en güzel elbiselerini seçmiş, öpüşüp dururdu. Şekerler, çikolatalar en ilgimi çeken tarafıydı bu ritüelin elbette, yaşımın gerektirdiği üzere. Tabi o zamanlar pek bi anlam veremezdim bu olaya. Eee noluyo yani böyle olunca durumlarındaydım. İşte o "bayram"mış meğer! Hani şu eskilerin bahsettiği var ya, ondan!!
  Şimdiki bayramlar da güzel ama!!. Evinde yada bi eğlence yerinde. Açıyosun televizyonu yada canlı canlı karşında; bir sanatçı!! erkekten dönme :S,, Ooooh, sefam olsun, vur patlasın çal oynasın, espriler bel altı,,
  Dejenereliğin limitinde bir bayram, bu sensin Türk halkı,,
  **O eski bayramlar nerede? bilmiyorum ama HERKESE İYİ BAYRAMLAR,,

26 Kasım 2009 Perşembe

Kelebek ve Dalgıç

  Bugün artık tüm varlığımın küçük ıskalamalardan oluştuğunu hissediyorum. Sevmeyi bilemediğim kadınlar, hissedemediğim fırsatlar, kaçıp gitmesine izin verdiğim mutluluk anları..
  Sonucunu önceden bildiğim ama kazananı seçemediğim bir yarış..
  Kör yada sağırmıyım yada gerçek doğamı bulmam için bir felaketin ışığımı gerekiyor?,,

25 Kasım 2009 Çarşamba

İKİLEM

Kalp = Etme müdahale hayatıma. Bıraktım yokuştan aşağıya, yumdum gözlerimi, sığındım ilah'a. Dokunma, sensizlikle yaptığı savaştan yenik çıkmış ruhuma. Göremiyorum artık kendimi, baktığım aynalarda. sol yanım sancılarda. Senle geçirdiğim zamanın özlemiyle dalmak uykuya ve uyanmak sensiz bir sabaha.

Mantık = Kaç kere düştün sen ve sonra kalktın yardımsız, düşünsene. Düşünsene, yalnızca bir hayal kırıklığı daha. Ne kadar acıtabilir ki? Gözünden akan üç-beş damla yaş daha!!

Kalp = Karanlığın alacasında, okyanus ortasında girdapta. Hangi bahane avutur bilmiyorum, bahanemde yok aslında. Gömesim var kafamı kuma. Geri kalan umrumda değil, ister yakıla, ister yıkıla. Biçare dilimde onun ismi hapsola,,

Mantık = Hadii yapma. Güçlüsün sen, gelebilirsin üstesinden. Aralık, ocak, şubat, mart. Karıncalar mutlu yuvasında, sende çekil kabuğuna. Ayar çek duygularına. Ders al, sonuca var. En başında istemiyordun, hatırlasana. Her defasında gittin gittin geri döndün. Planların vardı, hani bu aşk olmazdı? Bak olmadı da. değdimi yıprandığına, nasıl hesap vereceksin onun heyecanıyla ürettiğin o kadar kan'a.  Sözün vardı kendine, uygulamadın. Aklını devre dışı bıraktın. Hislerini seçtin, uslanmazsın sen, işte yine diplerdesin..

Herneyse.. Gelebilirsin üstesinden. Sil şimdi o ismi zihninden.  Hayatına bak, KARANLIĞI AYDINLAT,,,
LIGHT UP THE DARKNESS,,,

23 Kasım 2009 Pazartesi

GİRİŞ GELİŞME SONUÇ

Ayırsam hayatı parçalara, hangi bölümü uyardı. Girişten çok uzağım artık, geriye kalan 2 seçenek içinse kesin bir yargı mümkün değil. Yaşamsal evreler darmadağın günümüzde. Anlamıyoruz ve birşeyler sürekli değişiyor, içinden çıkılmaz bir hal alıyor zaman.
Ruhum bedene sığmıyor. Siyanürle altın aranmasına karşı çıkasım geliyor birden, kutuplardaki buzulların erimesiyle savaşsammı diyorum. Bırak kendi sorunlarını baksana koskoca gezegenin bile ne sorunları varken senin yaptığında işmi diyecek gibi oluyorum bazen. Artık insan gibi grip bile olunamayan bir çağda yaşıyoruz. belkide bir güç ti ye alıyor insanlığından varzgeçmişleri, unutmuşları. Al sana diyor; al sana domuz gribi, al sana kuş gribi. Madem unuttun insanlığını, vasıflarını sana bu müstahaktır diyor. İrkiliyorum!!
Görünmeyen bir savaşın içinde buluyorum kendimi. Madde, Duygu ile muharebe etmekte. Tüm dünya izliyor adeta. kimileri safını dünden belirlemiş. Birde kararsızlar var, iki arada bir derede. Onların yanına gidiyorum. Hayır hayır yanlış anladınız. Kararsız olduğum için değil. Onları kendi safıma çekmek amacıyla gidiyorum. Görüyorum ki bu hiç kolay değil. Toplum dinamiklerini belirlemiş. Ya maddesin ya maddeci. Çevreden onlarca akıl karıştıran çatlak ses. Ahlaki kurallara aykırı yapım ve yaptırımlar ama hey ahlak kimin umrundaki artık.
Bir başlangıç yaptık ve bu bizim girişimizdi, yeteri kadar geliştik sanırım sonuca yaklaşıyoruz. Bir gezegen ve üzerinde yaşayan milyarlarca insanın hazin sonu. Duygularından arın, insanlığını, kişiliğini yitir, aşkını sevgini yitir, sevgilini yitir ama paranı asla.